fbpx

Yayınlar

AKADEMİK

FAKÜLTELER
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

Avrupa Birliği, Avrupa coğrafyasını, siyasal ve kültürel arka planını temel alan bir ekonomik oluşumdur. Tüm dünyayı görülen, küresel düzeyde gerçekleşen değişiklikler; Avrupa Birliğinin ekonomik varlığını ve gücünü derinden etkilemektedir.

Ekonomik gelişme üzerine yükselen Avrupa Birliği bu durumu değiştirebilmek ve etkin bir rol almak için öncülük yapmaktadır. Gezegeni etkileyen sera gazı salımına ağırlıklı katkısı olan Avrupa Birliği, bu durumdan çıkış için etkili yollar bulmaya çalışmaktadır.

Avrupa Birliği ülkeleri; özellikle küresel ısınmanın neden olduğu doğa ve çevre felaketleri, bu yaşlı gezegeni yaşanılamaz hale getirmeden önce; gelecek nesillere sorumluluk ilkesi çerçevesinde, yenilenebilir enerjiye dayalı sürdürülebilir ve içinde yaşanabilir bir çevre bırakma çabasını göstermektedir.

Avrupa Birliği, uygulanabilir, hayata geçirilebilir önlemleri almak için uluslararası konferanslar düzenlemekte; insiyatifler ve direktifler yoluyla bir harita oluşturmaktadır ve bu kitap Avrupa Birliği’ nin; insanın iklim değişiklikleri ve doğal sonuçlarına karşı yeryüzündeki varlık mücadelesini nasıl yürütebileceğine ilişkin yol haritasını anlatmaktadır.

Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji kaynaklarının çeşitli güzergâhlar üzerinden taşınmasında, sahip olduğu boru hatları ve coğrafi konumu sebebiyle Türkiye’nin en uygun rota olduğu gözlemlenmiştir. Buna karşılık bölge ülkeleri arasındaki siyasi ve askeri çekişmeler sebebiyle farklı ajandaların oluşturulduğu bilinmektedir. Bu kapsamda Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminin çözülmesinin önünde bazı önemli engeller bulunmaktadır. Kitapta bu engeller ve getirilen çözüm önerileri detaylı bir şekilde ele alınmaktadır.

Elinizde bulunan kitabın matbaaya verilmesinin hemen öncesinde çıkan Rusya-Ukrayna Krizi ve Savaşı dolayısıyla Rusya-Batı arasında tehlikeli bir hızla artan gerilim ve kriz; kitapta ortaya koyduğumuz öngörünün ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir. Krizin ardından Almanya’nın Kuzey Akım 2 Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ni durdurması AB’nin enerji arz güvenliğini tehlikeye sokmuştur. Bu gelişme, söz konusu krizin enerji boyutunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Zaten var olan etkenler dışında son Ukrayna Krizi süreci ve muhtemeldir ki sonrası, hem dünyanın hem de Türkiye’nin enerji gündemine farklı dokunuşlar yapacaktır.

Meşru iktidarı kazanmanın yolunun seçimlerden geçtiği demokratik sistemlerde siyasi partiler, düşüncelerin ifade edilmesine ve fikirlerin somutlaştırılmasına aracılık eden vazgeçilmez kuruluşlardır. Baskı grupları ise Devletin temsil ettiği gücü kendi lehine kullanma istek ve yeteneğine sahip, arzusunu gerek siyasi partiler aracılığıyla gerekse doğrudan bürokratik müdahalelerle gerçekleştirme yoluna giden yapılardır. Genel oy hakkı ile siyasi gücün kadrodan kitleye yönelmesi, beraberinde bu üçgen arasında karşılıklı bağımlılık getirmiştir. Elinizdeki kitapta tüm bu ilişkiler, teorik çerçeveyi oluşturduktan sonra, Türkiye açısından son derece değerli olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti örneğinde çarpıcı detaylarıyla anlatılmıştır. Özellikle siyasi parti ve baskı gruplarının temsilcileriyle yapılan derinlemesine görüşmeler ise aynı zamanda yakın tarihe birinci kaynaktan bir bakış sunmaktadır.

Avrupa’da yaşanan iki dünya savaşı Avrupa ve tüm dünya devletlerine önemli dersler öğretmiştir. Barış ve güvenlik içinde yaşamak tüm dünya insanlığı için bir gereklilik olmuştur. Uluslararası sistemdeki en başarılı entegrasyon örneği olarak kabul edilen Avrupa Birliği (AB), kuruluşundan günümüze kadar kurumsallaşma adına önemli yol kat etmiştir. AB entegrasyonu; ortak dışişleri, ortak güvenlik ve savunma politikalarının uygulanmasında ortak iktisadi-ticari ve sosyal politikalar alanlarında olduğu derecede başarılı olamamıştır. AB’de ortak güvenlik ve savunma konularında başarılı bir iş birliği ile Birliğin güçlü bir dış politika yürütebilmesi için teknolojiyle donatılmış güçlü bir orduya ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun gerçekleşmemesi AB’nin zayıflamasına hatta dağılmasına neden olabilecektir. Bu nedenle AB’nin geleceği; Maastricht Antlaşması’yla kabul edilen üç sütunun güçlendirilmesine, AB değerlerine sahip çıkılmasına, koordinasyon ve iş birliği içinde ortak güvenlik ve savunma politikalarının etkili bir şekilde uygulanmasına ve uluslararası operasyonların gerçekleştirilmesine yapacağı katkı ve katılımındaki başarısına bağlıdır.

Türkiye ekonomisinde 1980’lerin başından itibaren ihracatın arttırılması için birçok teşvik unsuru uygulanmaktadır. İhracatın teşvik edilmesi, artan küresel rekabet ortamında ihraç pazarlarının genişletilmesi için büyük önem taşımaktadır. Global pazarlardaki ülke ve sektör payının arttırılabilmesi için uluslararası piyasalara açılan ihracatçı firmaların rekabet güçlerinin de arttırılmaları için desteklenmeleri gerekmektedir.

Bu kitabın temel amacı, 1980’den günümüze uygulanan devlet yardımlarının yani teşvikler ve devlet desteklerinin Türkiye’nin dış ticaret hacmine, dış ticaret dengesine ve genel olarak Türkiye ekonomisine olan etkilerini ortaya koymaktır. Bu çerçevede, Türkiye ihracatının yaklaşık yarısının Dahilde İşleme Rejimi (DİR) desteği çerçevesinde yapılması sebebiyle de DİR kapsamında gerçekleşen ihracat ve ithalat hacminin Türkiye ekonomisinin büyümesine, uluslararası rekabet gücüne ve dış ticaret dengesine olan etkileri araştırılmıştır.

Bu çalışma ile mültecilerin dünya çapında zorlu yaşam şartlarına karşı uluslararası duyarlılığın artmasına katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. Bunun yanı sıra;  4 milyonuna yakını Suriyeli olmak üzere 5 milyondan fazla göçmen, kaçak işçi, vatansız gibi insanın barınma, sağlık, eğitim ve güvenlik sorunlarıyla ilgilenmek ve başta ABD olmak üzere dış güçlerin organize ettiği suni ekonomik krizlerin üstesinden gelmeye çalışmasına rağmen bir de mültecilere on milyarlarca Euro para harcama yapmak zorunda kalan ancak başta AB olmak üzere gelişmiş batılı ülkelerin vaat etmelerine ve Türkiye ile uluslararası anlaşmalar akdetmelerine rağmen sözlerini tutmayıp mültecilerin bütün maddi külfetlerini ve yarattıkları sosyal problemleri Ülkemizin üstüne yıkmaları sorununu akademik çalışmalar sayesinde uluslararası kamuouyunun dikkatine getirmeyi amaçladık.

Bu çalışma sayesinde mültecilerin tarih boyunca yaşam kavgalarına, mevcut durumdaki yaşama şartlarına ve aslında devletlerin ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla nasıl daha iyi durumda yaşayacaklarına dair yorumlar getirilebilmiştir.

Kıbrıs Amerikan Üniversitesi (KAÜ) Rektörü Prof. Dr. Uğur Özgöker’in “Batı Uygarlığı’nın Gelişimi ve Türkiye-AB İlişkileri” isimli 18. kitabı Yeni Yüzyıl Yayınları’ndan çıktı. Prof. Dr. Uğur Özgöker kitabında, 55 yıldır AB kapısında bekleyen Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerini anlatıyor.

 

Kitapta şöyle diyor:

‘‘55 yıldır AB kapısında bekleyen Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerinin incelendiği bu kitap, okuyucuya farklı bir perspektif sunuyor. Çoğu uzmanın dillendirmekten uzak olduğu bu ilişki, AB’nin ikircikli tavrı nedeniyle hiçbir zaman samimi bir denklemde gerçekleşemedi. 1959’da Menderes Hükümeti döneminde AT’ye başvurusunu yapan ve 1963 yılında Ankara Antlaşması ile başlayan sürecin hakkaniyet testinden geçemediği aşikâr. Bu tespiti hükümetlerin, süreci yöneten siyasilerin değişmesi ama şimdiye kadar tam üyelik konusunda bir sonuç elde edilememesi de doğruluyor.

Türkiye’nin AB yolculuğunu objektif bir şekilde değerlendiren iki akademisyen tarafından hazırlanan bu eserde, AB genişleme sürecinin Batı Balkan ülkelerini hedeflediği görülüyor. Süreci; siyasi, askeri, ekonomik bağlamlarda reel, analitik ve rasyonel bir şekilde yorumlayan yazarların ortak görüşü ise oldukça anlaşılır:

Uluslararası konjonktürde büyük bir değişiklik olmaz ve AB doğudan veya güneyden büyük bir askeri güç tehdidiyle karşılaşmazsa Türkiye hiçbir zaman AB’ye tam üye olamayacak. Bu durumda AB-Türkiye ilişkisinin “Derinleştirilmiş Gümrük Birliği” ve “İmtiyazlı Ortak” şeklinde gerçekleşmesinden başka bir ihtimal bulunmuyor.’’

“Doğrudan demokrasinin, nüfusun artışı ve coğrafi genişlemeler dolayısıyla teknik olarak imkânsızlaştığı, çözüm olarak temsili demokrasiye geçildiği bilinmektedir. Ancak temsili demokrasi, halkın yönetime katkısını çok ciddi oranda kısıtlamaktadır. Fakat sanayi çağını da aşarak bilgi çağına ulaşmış olan dünyamızın özellikle bilgisayar ve internet teknolojilerindeki gelişmelerle “global bir köy”e dönüştüğü sıkça dillendirilir olmuştur.

Malların ve hizmetlerin serbestçe dolaşması, ticari faaliyetlerin sınırları aşarak dünyayı globalleştirmesi, modern dünya vatandaşları için bir gurur vesilesi olmuştur. Aynı şekilde bilginin de sınır tanımaksızın dünyayı köyleştirmesi de bir gurur vesilesi olmaktadır. Şu hâlde, herhangi bir köyde doğrudan demokrasinin uygulanabileceğine kimse itiraz etmediğine göre, dünya isimli köyde de doğrudan demokrasinin muteber kılınmasının zamanı gelmiştir. Elbette “Antik Yunan doğrudan demokrasisi”nin şekil şartlarını yerine getirmek mümkün değildir, şart da değildir. İnsanları bir arenaya toplamak, onların belli sürelerde konuşma yapmalarını sağlamak, onlara bu toplantılara katılmalarını teşvik etmek için ücret vermek gibi zamana özgü uygulamaların yapılması amaçlanmıyor. Günümüz bilgisayar ve internet teknolojisi ile bundan çok daha sağlıklı bir model kurularak doğrudan demokrasinin temel şartları sağlanabilir. Teknolojinin insan hayatını kolaylaştırma işlevini yerine getirdiği için sürekli geliştiğini kabul edersek, yönetim sistemleri üzerinde uygulanacak tekniklerin de verim alındıkça geliştirileceğini, teknikler geliştikçe yönetim sistemlerinin de paralel olarak gelişeceğini öngörmek zor değildir.

Dünyada çok küçük bir azınlık dışında doğrudan demokrasiyi tecrübe eden bulunmadığı için “Doğrudan demokrasi nedir, temsili demokrasiye göre artısı nedir?” sorusunu herkesin anlayacağı örneklerle cevaplamak ve bu kavramı somutlaştırmak gerekir: Temsili demokrasi, tuttuğunuz takımın maçını televizyondan izlemek gibidir. Bir oyuncu değişikliğiyle takımınızın kolayca galip geleceğini düşünüp oturduğunuz yerden haykırabilirsiniz. Sizi hiç kimse duymaz. Çok büyük uğraşılar sonunda ve uzun bir zaman sonra fikrinizi teknik direktöre iletmeniz mümkün olabilir belki ancak artık zaten söyleyeceklerinizin anlamı kalmamıştır zira maç bitmiş, iş işten geçmiştir. Doğrudan demokrasi; maçı sahadan, yedek kulübesinden hatta teknik direktörün yanından izlemek gibidir. Önerinizi teknik direktöre anında iletebilirsiniz. Sizi dinlemezse o anda tüm seyircilerin katıldığı bir oylama isteyebilir, önerinizi stat hoparlöründen anons edebilir, oylamada çoğunluk fikrinizi desteklerse teknik direktörün istediğiniz oyuncu değişikliğini yapmasını sağlayabilirsiniz.”

Egemen Devletin ilk ortaya çıktığı 1848 Westfelia Barış Antlaşmasından İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılına kadar “ULUSLARARASI İLİŞKİLER”in temel aktörü “Devletler” olmuştur. İkinci Savaşından sonra Uluslararası İlişkilerin aktörlerine Devletlerin dışında yeni bir aktör eklenmiş bu da başta evrensel bir aktör olan BM olmak üzere “Uluslararası Örgütler” olmuştur.

Biz bu çalışmamızda önceki basımlarda olduğu gibi Uluslararası İlişkilerin Devletlerden sonra ikinci önemli aktörü olan “Uluslararası Örgütleri” hem fonksiyonlarına hem bileşimlerine hem de yapılarına göre detaylı olarak inceledik. Ayrıca; bu baskıda yeni bir konu olarak da ulusüstü ve ulus-altı yapıdaki uluslararası sivil toplum kuruluşlarını ve üyelerinin devletler olmadığı uluslararası baskı ve çıkar gruplarını da uluslararası örgütler kapsamına dahil ederek ele alınmıştır.

“TÜKETİCİNİN VE REKABETİN KORUNMASI MEVZUATLARI”İstanbul Arel Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve ARELUSAM Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Uğur ÖZGÖKER tarafından aynı başlıkla kitap olarak basıldı. Aynı zamanda TÜRDER (Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği Kurucusu ve Genel Başkanı ve REVAK (Rekabet Kurumu Vakfı) Tek Kurucusu, Mütevellisi ve Başkan Vekili de olan Doç. Dr. ÖZGÖKER; AB ile Gümrük Birliği (GB) Anlaşması’nın yapıldığı 1995 yılında: Kurucusu olduğu İstanbul Üniversitesi AB Programı Başkan Yardımcısı, gene kurucusu olduğu Türkiye – Avrupa Birliği Derneği İstanbul Şubesi Genel Sekreteri ve nihayet T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanı Baş Danışmanı olarak AB Mevzuatına uyumlu; 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu, 4054 sayılı RKHK -Rekabetin Korunması Hakkında Kanun , 4077 sayılı TKHK – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu ve AB’ye Uyumlu Gümrük Kararnamesinin hazırlanmasında görev yapmıştır. 2006 yılında AB’nin finanse ettiği BM UNDP’ nin (BM Kalkınma Programı) uyguladığı AB ve DTÖ’ye uyumlu Azerbaycan Gümrük Hizmetlerinin Modernleştirilmesi Projesi kapsamında AB-UNDP Uluslararası İlişkiler ve Uluslararası Ticaret Danışmanı olarak çalışmış ve Azerbaycan’ın yeni Gümrük Kanunu da yazmıştır. 4077 sayılı TKHK’nın günün şartlarına cevaz vermemesi üzerine Tüketiciyi daha etkin korumak ve büyük teşebbüsler tarafından istismar edilmelerini önlemek amacıyla 4077 sayılı kanunun yerine tüketicilere çok yeni haklar getiren 6502 sayılı yeni TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN 2013 yılının sonunda kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu yeni kanunun bireysel tüketicilerin günlük hayatta sürekli karşı karşıya kaldığı somut sorunları çözecek 26 tane ikincil mevzuatı yani uygulama yönetmelikleri çıkartılmıştır. Doç. Dr. ÖZGÖKER, yeni Tüketici Kanunu ve bütün uygulama yönetmeliklerini Resmi Gazetede yayınlanma sırasına göre bir araya getirip tüketicilere haklarını öğretecek, haksızlıklara uğradıklarında hangi makam ve mercilere  nasıl ve ne şekilde başvuracaklarını dilekçe formları ile birlikte basitçe anlatacak şekilde derlemiştir. Ayrıca hem ilgili Piyasalarda Serbest Rekabet Ortamını hem de dolayısıyla Tüketicileri Koruyan TKHK’nın kardeş kanunu hatta mütemmim cüzü olan RKHK da kitapta yer almıştır. Mal-Hizmet ve Sermaye Piyasalarında tekelleşmeyi ve kartelleşmeyi önleyerek, Serbest Rekabet ve Serbest Ticaret ortamını sağlayan, Serbest Piyasa Ekonomisinin olmazsa olmazı REKABET KANUNU’ nun da günün şartlarında yetersiz kalması, başta Devlet Yardımları (Teşvikler) olmak üzere, Birleşme ve Devralma İşlemlerinin de tamamen ve etkin olarak Rekabet Kanunu ve Kanunu uygulamaktan sorumlu Otorite (Rekabet Kurumu) tarafından tam yetkiyle düzenlenmesi (Regülasyonu) ve etkin ve caydırıcı şekilde denetlenmesinden, gerektiğinde Kanunu ihlal eden teşebbüslere büyük para cezaları kesmekten sorumlu kurumun görev tanımını daha belirginleştirerek yetkilerini artıracak yeni RK (Rekabet Kanunu) tasarısı hazırlanarak TBMM’ye sevkedilmiş ve Yüce Meclisin ilgili Komisyonlarda görüşülmektedir. Doç. Dr. ÖZGÖKER “Gerekçeleri” ile birlikte 4054 sayılı RKHK yerine çıkartılacak yeni Rekabet Kanun tasarısına da yeni kitabında yer vermiştir. Son olarak RKHK ve TKHK’ larda geçmişte yapılan, halen yapılmakta olan ve gelecekte yapılması gerekli bütün değişikliklerin konunun uzmanı, Akademisyenler, Bürokratlar, AB Komisyonu Yetkilileri, Gazeteciler ve ilgili tüm STK Başkanlarının katıldığı Arel Üniversitesinde gerçekleştirilen Sempozyumda sunulan çok değerli tebliğlere  de Doç. Dr. ÖZGÖKER’ in kitabının başında yer verilmek suretiyle; siyasetçiler, bürokratlar, akademisyenler, gazeteciler ve tüm ilgililerin TÜKETİCİNİN VE REKABETİN KORUNMASI MEVZUATLARI’ nın gerekçelerini, uygulamalarını, eksikliklerini, mevzuatın yetersiz kaldığı durumlarda neler yapılması gerektiğini karışık mevzuat hazretlerine boğulmadan pratikte çok net olarak anlayabilmeleri amaçlanmıştır.

Kitabımız  sadece politikacılar, bürokratlar, gazeteciler, akademisyenler ve her biri aynı zamanda birer bireysel tüketici olan sade vatandaşlar için değil, bilerek ya da bilmeden Rekabeti İhlal ve Tüketiciyi İstismar eden teşebbüsler, teşebbüs birlikleri, esnaf, tüccar, sanayici, işadamı ve serbest meslek mensupları tarafından da bir başucu referans kitabı olarak sürekli yanlarında taşıyacakları ve başvuracakları bir kaynak olacaktır. Böylece istemeden de olsa rekabeti bozan ve tüketicilere zarar veren işadamları ve sahibi oldukları teşebbüsler cirolarına ve ihlalin niteliği ve büyüklüğüne göre yüz milyonlarca hatta milyarlarca dolar para cezası ödemek zorunda kalmayacaklardır.

Demokrasinin en temel işlevlerinden biri de örgütlü toplumlardır. Örgütlü toplumlar, devlet ve hükümet politikalarının oluşturulmasında “itici güçtür.” Toplumların örgütlenmesindeki önemli yapılar ise resmi kurumlar haricindeki Sivil Toplum Kuruluşları (STK)’dır.

Sivil Toplum Kuruluşları (STK), ileri demokrasilerde önemli bir yer tutar. Toplum yararına kamuoyu oluşturur ve loby faaliyetlerinde bulunur. Bir toplumda STK’lar ne kadar çok ve etkin ise o toplumda temel hak ve özgürlükler ve demokrasi o kadar gelişmiş demektir.

STK’ların güçlü olması için, bireylerin katılımı ve katkısı oldukça önemlidir. Avrupa Birliği ülkelerinde çoğulcu ve katılımcı yönetim anlayışları yaygındır. Avrupa Birliği sivil inisiyatifin gelişmesine önem vermekte ve bu konuda ciddi adımlar atmaktadır. Aynı şekilde AB Hibe ve fonları, Türkiye’deki STK’ların güçlü ve aktif olması konusunda ciddi destekler sağlamaktadır.

Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği (TÜRDER) olarak, tüketici haklarının korunması ve geliştirilmesi ile rekabetin korunması, tüketici lehine haksız rekabetin ortadan kaldırılması veya önlemler alınması için çaba harcamaktayız. Tüketici hakları ve rekabet konularında toplumu bilinçlendirici panel ve seminerler yaparak, topluma katkı sağlamaya çalışıyoruz. Gerektiğinde yasal mevzuatlar hakkında görüş beyan ediyor, kamuoyunu bilgilendirici bültenler hazırlıyoruz.

Bu kitap, Tüketici bilincini oluşturmak amacıyla düzenlenen paneldeki konuşmacıların sunumlarından oluşmakta ve yeni çıkan 6502 Sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu” da ek olarak verilmektedir.

Uluslararası örgütlerin bu denli önem kazandığı günümüzde konuyla ilgili tek tek yayınlara rastlanıldığı halde Uluslararası Örgütler hakkında derli toplu özenli bir çalışma yapılamamıştır. Bu çalışmayı gerçekleştirme amacımız Uluslararası Örgütlerle ilgili çok önemli bir yayın eksikliğini gidermektir.

Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin hemen ardından Avrupa’da barışı sağlayabilmek amacıyla ekonomik işbirliğine doğru adımlar atılmıştır. Esasen dünyanın yaşadığı bu en büyük savaşın ardından, Avrupa’da bir Avrupa Ordusu kurma fikri de ortaya atılmıştı. Fakat bunun için öncelikle kıta Avrupa’sında gerçekleştirilmesi gereken bir siyasi birlik sorunu vardı. Bu kitapta, daha en başından itibaren Avrupa’nın savunma adına adım adım gerçekleştirdiği aşamalar ayrıntılarıyla anlatılmıştır.

 

Yakın geçmişe, bugüne ve geleceğe projeksiyon tutacak şekilde Avrupa Birliği’nin neden Ortak Savunma ve Dış Politika üzerine bu kadar yoğunlaşmış olduğu ilk defa olarak bu kadar ayrıntılı incelenmiştir. NATO ve Türkiye olmaksızın Avrupa savunmasından bahsedilemeyeceğinden dolayı, Avrupa Birliği’nin savunma kelimesinin geçtiği her belgede bu isimlere de rastlanmaktadır. Dolayısıyla cevabı aranan soru şudur: Artık Avrupa dışı bölgelerde küçük çapta güç bulundurabilecek duruma gelen bu uluslar üstü teşkilat, gelecekte bir ortak ordu oluşturabilecek midir?

Uluslararası alıntı kuralları ülkeden ülkeye farklılıklar gösterebilmektedir. Bu yüzden belli başlı bilim dallarındaki yayınlarda alıntı kurallarında standardı sağlamak amacıyla uluslararası kabul görmüş bilimsel alıntı yapma metotlarından yararlanmak gerekir. Söz konusu Standartları sağlayan bu metotlar ülkemizde henüz yaygın olarak kullanılmamaktadır. İşte Yrd. Doç. Dr. Özgöker ve öğretim görevlisi Vedat Akman’ın bilimsel araştırma metotları ile ilgili kitabının ana amacı genç Türk akademisyenlerinin uluslararası hakemli yayınlarda çıkan eserlerini bu yerleşmiş uluslararası kurallara uygun şekilde hazırlamaya teşvik etmek böylece Türk üniversitelerinin uluslararası bilimsel nitelikli yayınlarının sayılarının artırılarak dünya üniversiteleri arasındaki rekabette üst sıralara tırmanmamasını gerçekleştirmektir. Bilimsel yayınlar diğer yayınlardan farklı olarak hakemli olduğu için uluslararası kabul görmüş alıntı kurallarına uyulması zorunludur. Dolayısıyla ufakta olsa bu ilk adımı atarak bundan sonraki bu konu üzerine yapılacak olan çalışmalara öncü olmak istedik.

Türkiye`nin AB`ye tam üyelik yolundaki politik ve akademik yoğun çabalarına ışık tutmayı asli hedef sayan yazarlarımız, Avrupa kurumlarının karar alma mekanizmaları ve işleyiş esaslarını, temel siyasete yön veren ekonomi ve para politikası ile zengin ve fakir üyeler arası dengenin garantörü bölgesel politikaları uluslararası ilişkiler bakış açısıyla mercek altına alıp AB`nin ortak tarım politikalarını pragmatik bir yaklaşımla incelediler.

Örnek olmasını temenni ederek AB`nin ortak balıkçılık politikalarını analiz ettiler ve çevresel sorunlara çözüm metotlarını sorguladılar.

“AB Nedir?” sorusunu çabuk, doğrudan, yalın ve öğretici nitelikte teorik somut uygulama örnekleriyle cevapladılar.

Yazarlarımız bu eseri sadece konuyla ilgili üst seviyede çalışma ve araştırma yapmak isteyenlere bir akademik katkı olarak değil, aynı zamanda uluslararası ilişkilere ilgi duyan, ancak kulaktan dolma bilgilerle yetinmeyip okuyup araştırmayı seven kişilere ve uygulamadaki uzmanlara ışık tutarken türk bilim dünyasına faydalı olmak üzere tasarladılar.

Rekabet; bireyleri, toplumları ve devletleri daha fazla üretmeye, daha çok çalışmaya teşvik eden en önemli unsurdur. Rekabetin olmadığı toplumlar rehavete, atalete ve durağanlığa sürüklenirler. Ancak haksız, kuralsız ve vahşi rekabet teşebbüsleri, toplumları ve devletleri yok olma noktasına götürecek zararlar verebilir. İşbirliği ise kavram olarak temelde ekonomik ve siyasi bakımdan olumlu sonuçlar doğurmasına rağmen, ekonomik bakımdan yıkıcı, rakiplerini piyasadan silici, rakiplerin piyasa girişlerini engelleyici işbirliği modellerini içermesi hâlinde üreticilerin, tüketicilerin, genel olarak tüm toplumun ve devletin aleyhine sonuçlar doğurabilir. Siyasi anlamda da 1.ve 2. Dünya Savaşları öncesi devletler arası ittifaklar kurmak yoluyla yapılan işbirlikleri de dünya savaşlarının çıkmalarına neden olmuştur. Dolayısıyla ekonomik anlamda ölçek ekonomilerinin avantajlarından yararlanmak, hızlı ekonomik büyümeyi sağlamak, sürekli bir refah artış ivmesini yakalamak, verimliliği, kârlılığı, kaliteyi artırmak, tüketici refahını ön planda tutmak, maliyetleri ve fiyatları düşürmek, tedarik-lojistik-stok-depolama-ulaşım-reklam vb. hizmetleri kolaylaştırmak ve hızlandırmak, hammadde tedarikinden nihai tüketiciye olan üretim zincirini sağlamlaştırmak ve son tüketiciye daha ucuz, daha kaliteli, çevreyi kirletmeyen ve kalite standartlarına uygun mal ve hizmet sunmaya yarayan teşebbüsler arası işbirlikleri; eğer belirli kurallara bağlanıp, denetlenmezse (regülasyon) beklendiğinden daha büyük ekonomik zararlara neden olabilmektedir. Küreselleşme çağında ülkeler arasında üretim faktörleri olan mallar, hizmetler, kişiler ve özellikle de sermayenin serbest dolaşımı sayesinde ölçek ekonomilerinden yararlanma olanakları ve teşebbüsler arasında Birleşme ve Devralma (M&A) işlemleri çok artmıştır. Dünya çapında ekonomik ve ticari ilişkilerde devletlerin önemi azalmış, bunun yerine uluslararası ekonomik örgütler ve Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) ön plana çıkmışlardır. ÇUŞ’ların doğrudan yabancı sermaye yatırımları, ortak girişim (joint venture) ve birleşmeler (mergers) yoluyla tekelleşerek veya karteller oluşturarak dünya pazarlarını ellerine geçirmeleri ancak AB, OECD, DTÖ, UNCTAD gibi uluslarüstü ve uluslararası örgütlerle devletlerin aynı hükümleri içeren uluslararası rekabet kurallarıyla önlenebilmektedir. Böylece “adil” ve serbest bir uluslararası ticaret ortamı oluşmakta, bütün devletler bu sayede küreselleşmenin (globalization) nimetlerinden yararlanarak iktisadi kalkınma ve toplumsal refah artışı sağlamaktadırlar. Günümüzde devletler arasında ekonomik ve siyasi birleşmenin en başarılı örneği AB’dir. 2. Dünya Savaşı’ndan iktisadî, sosyal, siyasî ve askerî bakımdan enkaz hâlinde çıkan Avrupa ülkeleri, AB çatısı altında ekonomik ve siyasî entegrasyon oluşturarak 50 yıl gibi devletlerin yaşamında çok kısa bir sürede Dünya çapında ekonomik ve siyasi bir dev hâline gelmişlerdir. İşte uluslarüstü (supra-national) nitelikli bu AB entegrasyonunun ana motoru “AB Ortak Rekabet Politikası”dır. AB’nin; Ticaret, Sanayi (KOBİ ve Girişimcilik), Ulaştırma, Enerji, Çevre, Telekomünikasyon, Sosyal, Dış ve Güvenlik gibi birçok “Ortak” yani üye ülkelerin egemenlik yetkileri üstünde doğrudan Brüksel tarafından alınan ve AB’ye üye bütün ülkeler tarafından uygulanması zorunlu politikaları olmasına rağmen “Rekabet” politikası, en önemli politikası olarak AB Entegrasyonunun tutkal veya lehim fonksiyonunu görmektedir.

“Uluslararası Ticaret” hem ülkelerin iktisadi bakımdan refah, hızlı kalkınma, yüksek yaşam seviyesi ve zenginliği için, hem de siyasi bakımdan dünya çapında sürekli barış ve istikrarın tesisi için çok önemlidir. İktisadi bakımdan uluslararası ticaretin sağladığı zenginleşmeyi gösteren, siyasi bakımdan da sürekli ve kalıcı bir barışı sağlayan en belirgin örnek ABdir. Tek Avrupa Senedinin 1993te yürürlüğe girerek AB ülkeleri arasındaki üretim faktörleri (mallar, hizmetler, sermaye ve iş gücü) üzerindeki teknik, fiziki ve mali engellerin kaldırılmasıyla oluşan “Tek Pazar” sayesinde sadece bir yılda ABde fazladan gerçekleştirilen GSMH artışı 60a yakın ülkeden oluşan bütün Afrika kıtasındaki bir yılda oluşan GSMH miktarından daha fazladır. Siyasi bakımdan da uluslararası ticaret sayesinde karşılıklı olarak birbirlerine bağımlı hale gelen ülkelerin, rekabet ederek savaşmak yerine sulh içinde iş birliği yapmak zorunda kalmaları 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan en önemli özelliktir.

Yirmi yılı aşkın bir süredir; 1989 yılından beri İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, İ.Ü. SBMYO (Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu) AT Programı, Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü, İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yeditepe Üniversitesi İktisat Bölümü ve SBE (Sosyal Bilimler Enstitüsü) MBA Programı, Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Silahlı Kuvvetler Akademisi, Deniz ve Hava Harp Akademisi, Komkarsu sınıfı ile Kadir Has Üniversitesi SBMYO Dış Ticaret Bölümü, İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü, SBE Uluslararası İlişkiler ve Küreselleşme Yüksek Lisans Programı ve Spor Hukuku Yüksek Lisans Programında verdiğim AB, AB Organları ve Karar Alma Mekanizması, AB Tarihçesi, AB Ortak Politikaları, AB Hukuku ve Türkiye–AB İlişkileri ders notlarımı toplayarak öğrencileri fotokopi yükünden kurtarmak ve konuya ilgi duyanlara temel AB bilgilerini vermek üzere bu yayını hazırladık.

AB tarihi süreci büyük ölçüde rahmetli hocamız Prof. Dr. Oral Sander’in siyasi tarih kitabındaki bilgilere, genel AB bilgileri ise değerli hocamız Prof. Dr. Rıdvan Karluk’un kitaplarına dayanmaktadır. Yayınımız akademik bir eser iddiasında olmayıp ders notu olduğu için dipnot vermedik. Öğrencileri kendi AB derslerine ve çeşitli Kurumların açtığı AB uzmanlık sınavlarına hazırlamayı amaçladık. Ayrıca konuyla ilgili detaylı bilgi almak isteyen araştırmacı ve öğrencilere yardımcı olması bakımından kitabın sonunda geniş bir bibliyografya verdik. Yayınımızın öğrencilerimiz için faydalı olmasını dilerken bu yayının hazırlanmasında büyük katkıları olan Nuriye Niğdelioğlu, Nur Özcan, Büşra Merdem Bek, özellikle Asistan Aynur Filiz ile Editör İrfan Bülbül’e şükranlarımı sunmayı bir borç bilirim.

Son yirmi yılda Avrupa’da ekonomik, siyasal ve sosyal bütünleşme alanında ivme kazanan dikey ve yatay entegrasyon hareketleri, daha geniş bir siyasal alanın oluşturulması konusunu akademik tartışmaların merkezine yerleşmiştir. AB’nin ulus-devlet üzerinde artan bir baskı uygulaması nedeniyle ortak kimlik konusu, öngörülen bir tür yeni siyasal ve sosyal düzen yapılanması içinde artan bir öneme sahip olmaktadır. Ortak Avrupa kimliği, bu anlamda toplumlar tarafından bütünleşmeye daha fazla destek, meşruiyet ve demokratik yollardan daha fazla bütünleşmenin sihirli aracı olarak algılanmaktadır. Avrupa bütünleşmesinde siyasi ve idari açıdan kaydedilen ilerlemeler sosyal alandaki ilerlemeyle paralellik göstermemektedir. Jacques Delors’un ifadesiyle “Avrupa’yı yarattık, şimdi Avrupalıları yaratmamız gerekiyor.

Son yirmi yılda Avrupa’da ekonomik, siyasal ve sosyal bütünleşme alanında ivme kazanan dikey ve yatay entegrasyon hareketleri, daha geniş bir siyasal alanın oluşturulması konusunu akademik tartışmaların merkezine yerleşmiştir. AB’nin ulus-devlet üzerinde artan bir baskı uygulaması nedeniyle ortak kimlik konusu, öngörülen bir tür yeni siyasal ve sosyal düzen yapılanması içinde artan bir öneme sahip olmaktadır. Ortak Avrupa kimliği, bu anlamda toplumlar tarafından bütünleşmeye daha fazla destek, meşruiyet ve demokratik yollardan daha fazla bütünleşmenin sihirli aracı olarak algılanmaktadır. Avrupa bütünleşmesinde siyasi ve idari açıdan kaydedilen ilerlemeler sosyal alandaki ilerlemeyle paralellik göstermemektedir. Jacques Delors’un ifadesiyle “Avrupa’yı yarattık, şimdi Avrupalıları yaratmamız gerekiyor.

The book examines Turkey’s new foreign policy operating in the new international system. Especially with the AKP government, Turkish foreign policy principles have been changed and/or modified radically. Therefore, new foreign policy mentality has to be analyzed in detail.

The book also focuses on the “strategic depth” paradigm of Prof. Dr. Ahmet Davutoglu. In his book, Davutoglu inspects the Turkey’s place within the world politics and its relations neighboring countries through historical-religious lense. In order to understand this new mentality in the Turkish foreign policy, historical developments of the Ottoman Empire and the Turkish Republic has been covered.

The book mainly focuses on following subjects: analysis of Turkish foreign policy framework, changes in Turkish government’s foreign policy paradigm, reflections of new approaches in the Turkish foreign policy, Turkey’s shifting foreign policy and the new Turkish foreign policy’s future, continuity and change in Turkish foreign policy and lastly implications of Turkey’s new foreign policy doctrine.

Bu kitabın amacı, Batısında Atlantik Okyanusu, Kuzeyinde Kuzey Denizi ve Kuzey Buz Denizi, Güneyinde Akdeniz’le doğal sınırları coğrafi olarak tespit edilmiş olan Avrupa’nın ve siyasi entegrasyonu olan AB’nin doğal coğrafi sınırının bulunmadığı Doğu sınırını, siyasi ve kültürel açıdan analiz ederek konuya kavramsal bir katkı sağlamaktır. Bu amaca ulaşmak için kitapta; Avrupa Birliği’nin kurulmasına yönelik kuramlar, tarihi projeler, Avrupa Entegrasyon süreci, AB genişleme dalgaları, Balkanlar, Yugoslavya’nın dağılması, Dayton Barış Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin Batı Balkanlar ile olan tarihi, ekonomik, siyasi, stratejik ve hukuki münasebetleri ile AB Müktesebatına -Acquis Communaitaire- uyumları detaylı olarak irdelenmiştir.

Balkanlar’ın Jeopolitik-Jeostratejik olarak Ege Denizi, Adriyatik Denizi, Karadeniz Havzası ve Güney-Doğu Akdeniz çanağındaki coğrafi ve stratejik konumu, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Ukrayna ile tarihi, kültürel ve coğrafi bağları dikkate alınmıştır. AB, her ne kadar BREXIT olarak adlandırılan İngiltere’nin AB’den çıkma kararından sonra büyük bir darbe yemiş olsa da; Batı Balkan ülkeleri olan Arnavutluk, Bosna-Hersek, Karadağ, Makedonya ve Sırbistan’nın AB’ye katılmaları; AB’nin geniş­leme sürecinin kesintiye uğramadığı ve aynı zamanda Uluslararası İlişkilerde siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bir “Küresel Güç” olma iddiasına devam ettiği bir kez daha teyit edilmiş olacaktır.

Uluslararası Siyasi, Askeri, Ekonomik ve Sosyo-Kültürel Örgütler – Uğur Özgöker, Güney Ferhat Batı

Egemen Devletin ilk ortaya çıktığı 1848 Westfelia Barış Antlaşmasından İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılına kadar “ULUSLARARASI İLİŞKİLER”in temel aktörü “Devletler” olmuştur. İkinci Savaşından sonra Uluslararası İlişkilerin aktörlerine Devletlerin dışında yeni bir aktör eklenmiş bu da başta evrensel bir aktör olan BM olmak üzere “Uluslararası Örgütler” olmuştur.

Biz bu çalışmamızda önceki basımlarda olduğu gibi Uluslararası İlişkilerin Devletlerden sonra ikinci önemli aktörü olan “Uluslararası Örgütleri” hem fonksiyonlarına hem bileşimlerine hem de yapılarına göre detaylı olarak inceledik. Ayrıca; bu baskıda yeni bir konu olarak da ulus-üstü ve ulus-altı yapıdaki uluslararası sivil toplum kuruluşlarını ve üyelerinin devletler olmadığı uluslararası baskı ve çıkar gruplarını da uluslararası örgütler kapsamına dahil ederek ele alınmıştır.

Dr. Öğr. Üyesi Canan Özcan Eliaçık

Dr. Öğr. Üyesi Canan Özcan Eliaçık’ın “Barbarın Tarihi – Ezilenin Dini Hikmet Kıvılcımlı’da Tarih ve Din” isimli kitabı 2021 yılında Türkiye’nin en önde gelen yayınevlerinden biri olan İletişim Yayınları tarafından basılmıştır. Eserin aynı yıl ikinci baskısı yayınlanmıştır.

Bölüm Hakkında

Fakülte Duyuruları



İstanbul Arel Üniversitesi

Duyurular, Haberler, Etkinlikler

Arel Duyurular


 

 

Arel Etkinlikler


 

 

Basında Arel


 

 

Arel Haberler